Türk tarihinin ortak kalıtı: Altın Elbiseli Adam
Altın Elbiseli Adam’a ait Esik buluntuları, Mısır Firavunu Tutankamon’dan sonra dünyada altın süslemeli bulguların en çok tespit edildiği ikinci büyük mezar odası olarak tarihe geçti.
Geçtiğimiz günlerde ise Kazakistan’da binlerce yıllık tarihi olan Altın Elbiseli Adam’ın 8’incisi tanıtıldı. İçlerinden 2 tanesi ise kadın.
Altın Elbiseli Adam kim?
Altın Elbiseli Adam buluntuları; M.Ö 8.- 2. yüzyıldaki Karasuk ve Tagar arkeologi devirleri arasında Altay dağlarından İdil Nehri’ne kadar uzanan engin Kazak bozkırlarında yaşamış olan Saka kabilelerinin önderlerine ait mezar odalarında farklı üsluptaki altın plaklarla süslenmiş elbiselerle ve kişisel eşyaları ile gömülmüş yönetici sınıfına ait bulgular.
Ankara Üniversitesi Araş. Gör. Serhan Çınar, Altın Elbiseli buluntularının erken devir Türk arkeoloji ve kültür tarihi için daha derin anlamları bulunduğunun altını çizdi ve mezar odaları hakkında şu bilgileri verdi:
“İskit, Saka ve Hun akraba toplulukları, önderlerine ait mezar alanlarını korunaklı hale getirip yığma toprak tepeler aracılığıyla oluşturdukları mezar odalarına defnetmişler. Hükümdarlara, ölümden sonraki yeni çıkacağı yolculukta eşlik etmek üzere en değerli eşyaları, hizmetkarları ve at koşumları ve silahları eşlik ediyor. Taş lahitlerden veya ahşaptan oluşturulan mezar odaları, ekseriyetle yer altına veya yığma tepeler olan toprak dolguların içerisine yerleştirilmekteydi.”
51 yılda 8 Altın Elbiseli Adam: 2 tanesi kadın
Kazakistan topraklarında yürütülen kazı çalışmalarında “Altın Elbiseli Adam veya Kadın” adı verilen bu tür buluntulardan son 51 yılda 8 tanesine ulaşıldı. Serhan Çınar, Altın Elbiseli buluntuların şu ana kadar 6 tanesinin erkek, 2 tanesinin ise kadınlara ait olduğunu söyledi.
İlk olarak; 1969 yılında Almatı çevresinde devrindeki 18 yaşlarında bir Saka Tigini’ne ait olduğu düşünülen Esik buluntusu saptandı.
Altın Elbiseli Adam’ın ilk hikayesi
Esik kurganındaki Altın Elbiseli Adam bulgusunun keşif hikayesinin ise oldukça ilginç olduğunu dile getiren Serhan Çınar ayrıntıları şu şekilde aktardı:
“7 Haziran 1969 yılında Tanrı Dağları’nın eteklerinde bulunan Issık Gölünde büyük bir sel taşkını meydana geliyor. Bu dönemde gölün hemen bitişiğinde inşa edilmiş olan Esik şehrine ait birçok yerleşke ve otobüs garı, sel altında kalarak tahrip oluyor. Yaşanan bu elim hadise üzerine Esik ilçe yönetimi, yeni otogar alanı için Tanrı Dağları’na bakan yamaçlarda içerisinde Saka dönemine ait kurganların bulunduğu mezarlık alanını tahsis ediyor.
Otogar yönetimi, kurulacak olan bu yeni otogar üzerindeki kurgan yapısının incelenmesi için Kazakistan SSC İlimler Akademisi, Çokan Valihanov Tarih Enstitüsü, Arkeoloji bölümüne dilekçe ile başvuruyor. Bu dönemde Otrar kazılarını yürüten Kemal Akişev, asistanı olan Bekmuhammet Nurmuhammet’i bölgenin tetkik edilmesi için bölgeye gönderiyor ve böylece Esik kurganındaki ilk kazı çalışmalarına başlanıyor.
Yapılan ön incelemelerde otogarda bulunan kurganın çapının 60 metre, yüksekliğinin ise 7 metre olduğu tespit edilerek bunun bir hükümdar kurganı olabileceği düşünülüyor. Kışın gelmesi ve kazı yapmanın imkansızlaşması sebebiyle incelemeler bir sonraki yıla erteleniyor.
1970 yılı Nisan ayında tekrar başlatılan tetkiklerde öncelikle kurganın merkez kısmında bulunan yağmalanmış bir mezar odasına ulaşılıyor. Çalışmalara son verilip kurganın tamamı ortadan kaldırılacağı sırada Arkeolog Bekmuhammetov, merkezi kurganın güneydoğu kısmında toprak üzerindeki dalgalanmaları fark ediyor.
Otogar yönetiminin bütün hayıflanmalarına rağmen tespit edilen bölgedeki toprak dolgunun kaldırılması talimatını veriyor. Bu son umutsuz teşebbüs sonucunda, kurgan içerisinde soyulmamış ikinci bir ahşap mezar odasına ulaşılıyor. Saka kurganlarında nadiren rastlanan bu ikinci mezar odası, görevini özveri ve sadakatle yerine getirmiş olan genç bir Kazak arkeolog sayesinde tespit ediliyor. Böylece Türk arkeoloji dünyasında, bozkır kültür ve medeniyetinin derinliklerine yönelik yeni bir eşik açılmış oluyor.”
Kurganda bulunanlar: İskit Tigini’ne ait mezar odası
1969 ve 1970 yıllarında yürütülen kazı çalışmaları sırasında aynı kurgan içerisinde tespit edilen merkezi mezar odasının yağmalanmış olması nedeniyle içerisinden küçük formda etrafa dağılmış altın folyo ve insan kemiklerine ulaşıldı.
Mezar odasının Güney doğu kısmındaki yan kurganda yürütülen ön incelemeler sırasında mezar odasının kapısına geçildiğinde tavanın karaçam kütükleriyle çevrelendiği görüldü. Kurganın çatısı açılıp gömü alanı aydınlatıldığında ise tahta tabutun kuzey kısmında, 1 metre 65 santimetre boylarında yaklaşık 20 yaşlarında sırt üstü uzanmış ve yüzü doğuya dönük, sağ eli göğsünde diğer eli kemerine uzatılmış şekildeki İskit Tigini’ne ait bir mezar odasına ulaşıldı.
Altın Elbiseli Adam’ın kıyafetinde neler var?
Tigin’in başlığı konik formlu ve 65 cm. Çeşitli üç ana temel kısımla doğal hayatın canlandırıldığı başlığın ön alın kısmında dağ keçisi, koç, geyik ve grifon at kabartmaları bulunuyor. Buradaki boynuzlu kanatlı at diğer figürlere göre daha büyük ve mitolojik bir şekilde resmedilmiş. Başlığın orta kısmında ise, dünyayı simgeleyen ve altın kurdelalar ile örülmüş 4 ok ve güneşi temsil eden 2 kanatlı at motifi bulunuyor. Bu motifleri çevreleyen hizada ise, toplam 5 adet karlı dağları andıran yassı motifli altın levhalar yer alıyor. Dağların zirvesine ölümü ve yaşamı temsil eden dallarına kuşlar konmuş hayat ağacı tasvirleri dikilmiş. Hayat ağacının etrafını ise yılkı, kar leoparı, dağ keçisi ve kuş figürleri şeklinde yapılmış çok sayıda altın plak kabartması bezendirilmiş.
Tigin’in deri kaftan ceketi, sağdan sola doğru kapanan v yakalı, uçları yukarıya dönük, alt uçları birbirile ile temas eden yüzlerce üçgen altın levhanın birbirine geçirilmesiyle pullu formda olup adeta altından zırh şeklinde dokunmuş. Zırh, plakaların kenarlarına açılan deliklerden altın ip geçilerek birbirine tutturulmuş olup gömlek sola doğru düğmeleniyor. Kaftanın yakası, omuz hizası, kolun alt kısımlarına dörtgen şeklindeki plakalara bezenmiş yırtıcı pars figürü ile bezenmiş.
Dünyada altın süslemeli bulguların en çok saptandığı 2’nci büyük mezar odası
Tigin’in üzerine giydiği giysileri; çeşitli hayvan imgeleriyle süslenmiş altın plaklarla 4 binden fazla altın süsleme ile oluşturulmuş gömlek, kaftan, kemer ve deri pantolondan oluşuyordu. Serhan Çınar, Altın Adam’ın takılarının ve silahlarının onun büyük hakan ve tigin olduğunu gösterdiğini vurguladı.
Esik buluntuları, Mısır Firavunu Tutankamon’dan sonra dünyada altın süslemeli bulguların en çok saptandığıikinci büyük mezar odası olarak tarihe geçerken Çınar, odada bulunanların önemine şu sözlerle dikkat çekti:
“Her bir parça bizlere Saka dünyasının yaşam biçimi, giyim kuşamı ve törenleri hakkında ayrıntılı fikir ve inceleme yapma fırsatı veriyor. Esik buluntusundaki Altın Elbiseli Adam bulgularının özgün parçaları, günümüzde Kazakistan Cumhuriyeti, Merkezi Devlet Müzesi’nin fonlarında saklanıyor.”
Mezar odasında başka neler bulundu?
Esik buluntusundaki İskit tigini ile birlikte gömülmüş değerli eşyalarda bulundu.
Mezar odasının güney ve batı kısımlarında belirli bir düzene, kurala göre bölümlenmiş ve sıralanmış ahşap tabaklar, kil kaplar, kaseler, bir kepçe, iki gümüş kase, bir kaşık, bir bronz ayna olmak üzere toplam 31 adet kap bulundu. Bu kaplar arasında sapı kırılmış gümüş bir knin üzerinde 26 Runik harflerle oluşturulmuş iki satırlık bir yazı da saptandı.
1970 yılında Esik kurganından çıkarılan farklı formlardaki sayısız işlemeli eserlerin saptanması, Sovyet arkeolojisinde Türkistan’ın antik tarihinin aydınlatılmasında Harezm ve Fergana bölgesindeki yerleşik kültürlerin yanında Mançurya ovasından Sibirya’ya kadar uzanan göçebe halkların da tarih ve arkeolojilerinin aydınlatılmasına yönelik yeni bir araştırma alanını ortaya çıkardı. Kısa süre içerisinde Tuva, Altaylar ve Kırım bölgelerinde İskit ve Saka’lara ait yeni kraliyet kurganları kazılarak incelendi. Bu birikim Avrasya arkeoloji alanında “İskitoloji” olarak adlandırılacak özel bir uzmanlaşma alanının doğmasını sağladı.
Araştırma Görevlisi Serhan Çınar Esikte bulunan Altın Elbiseli Adam’ın dünya uygarlığı ve Türk sanatına olan katkısını şu sözlerle ifade etti:
“2500 yıl öncesi altını bu derece ustalıkla işlemek ve işlenen her bir parçaya kendi medeniyet ve kültürünü yansıtmak her bir parçada ayrı bir yaşam unsurunu dile getirmek ancak ve ancak yüksek bir algının yorum gücünün ve medeniyet anlayışının ifadesinden başka bir şey değil. Yine kurgandan çıkarılan ahşap ve altın işlemeciliği, tekstil ürünü ve silahlara bakıldığında Sakaların yüksek bir kültüre ait mensup olduğunu anlamaktayız.”
Gümüş kepçe Türk dilini 1200 yıl eskiye götürüyor
Arkeolojik nesneler arasında altın süslemelerden çok daha önemli olan bulgu ise sapı kırılmış gümüş bir kepçe üzerindeki 2 satırlık yazı. Kepçe üzerindeki yazıt, dil bilimciler tarafından farklı biçimde okuma teklifleri verildi. Türk bilim insanları yazıtın tarihi Runik-Göktürk alfabesi ile yazıldığını ve okumanın Türkçe yapılması gerektiğini belirtiyor. Bu yazının ne anlattığı ise günümüzde de kesinleşmiş değil.
Serhan Çınar’a göre; M.S 4-5.yüzyıla tarihlenen bu 2 satırlık yazıtın ile Türkçe okunabilmesi Türk dilinin de yazısının da tarihini 1200 yıl eskiye götürüyor. O dönemde konar göçer bir topluluğunun yazısının olması Türklerin yazılı tarihinin aydınlatılması açısından bir dönüm noktası olarak kabul edilebilir.
Bulguların dünyadaki Türk halklarının ilk yazıtı, sanatı hatta tüm Türk halklarının ortak kültür kalıtı olması açısından çok büyük önem taşıyor. Bu anlamda Esik buluntuları, bir anlamda tüm Türk halklarının ortak kültür kalıtı olarak da adlandırılabiliyor.
#Türk arkeoloji #Altın Elbiseli Adam #ortak kültür kalıtı #Esik buluntuları