Bahaeddin Ögel, Oğuz Kağan için şöyle der. “Oğuz Destanı Türk Kozmolojisinin bir parçasıdır. Savaşları ve maceraları göklerde geçer. Oğuz Kağanda göklerde yaşayan bir kahraman idi. Efsanenin ortaya konuş şekli ve anlatımı bunu gösteriyor.” 12 Mayıs 2020
Nuray Bilgili
Oğuz, ister yaşamış bir kişi olsun, isterse simgeler aracılığıyla anlatılan bir kozmoloji mit’i, Türk milletinin en derin duygu merkezlerine dokunur ve onu harekete geçirir. Emile Durkheim’a göre Güneş, Ay ya da Yıldızlar, çoğunlukla dönemin ataları ile özdeşleştirilir ve söylenceler, semboller, simgeler bunlara göre yaratılır.1 Fakat mitolojilerde bunlar gizli, örtülü bir biçimde anlatılır. İnsan daima kendisini ve evreni anlamlandırma çabası içinde olmuştur. Bu süreçte çevresindeki ve gökyüzündeki varlıklara insan vizyonlu, fakat Tanrısal ve gerçeküstü özellikler yüklemiştir. Göğün kendisi insan ruhunda aşkınlık, güç ve kutsallık olarak şekillenir. Ünlü filozof Aristo’ya göre, yıldızlar insanüstü akli bir mahiyete sahiptir. Bunların yeryüzüne bir takım tesirleri vardır. Platon’un öğrencisi Philippos, gezegenlerin Tanrının bir parçası olduğunu öne sürerek, gezegenlere Tanrı isimleri vermiştir.
Mitsel unsurların baş aktörü olan tanrı ve tanrıçaların sıfatları ile gezegenlerin fonksiyonelliği arasında bir örtüşme söz konusudur. Gezegenler ile tanrılar arasında ilişki kurulurken, burçlar ile yersel kahramanlar denkleştirilmiştir. Jung’a göre; “anima”, (tanrıça) ve “animus”,( tanrı) arketiplerinin göksel karşılıkları, eril ve dişil nitelik verilen gezegenlerdir.2 Mitolojilerin önemli bir bölümünün ay, güneş, gezegen ve burç döngüleriyle bağlantılı olduğu, Jung tarafından da ifade edilir. Jung mitolojik imgeleri arketipler olarak niteler ve bu mistik sembollerin bilinçaltında şekillendiklerini ileri sürerek, metafizik alandan yansıyan mitolojik imgeleri, bilimsel bir çerçeve içine alır ve yorumlar. Ona göre; gezegenlerle ilişkilendirilen Tanrı ve Tanrıçalar, kolektif bilinç dışından yansıyan simgelerle ifade edilir. Ay, güneş ve diğer gezegenlere Tanrı ve Tanrıça isimleri verilmiştir. Buna göre; “ilk imgeler” (arketipler) Tanrı ve Tanrıçaların gezegensel sembolleridir
Kadim kültürlere ait mitolojilerdeki Tanrı ve Tanrıça karakterlerinin göksel yani gezegensel karşılıkları pek çok mitoloji araştırmacısı tarafından ortaya konmuştur. Örneğin Yunan mitolojisinde, Kronos Satürn’ün, Zeus Jüpiter’in, Ares Mars’ın, Afrodit Venüs’ün, Hermes Merkür’ün yersel izdüşümleri ve tanrı ve tanrıça arketipleridir. Aynı şekilde Sümer mitlerinde adı geçen tanrı ve tanrıçaların da gezegensel sembolleri vardır. Ninurta-Satürn, Marduk-Jüpiter, Nergal-Mars, Şamaş-Güneş, İştar (inanna)-Venüs, Nebo-Merkür ve Sin-Ay ile sembolize edilir.Bunların yanına Sami mitolojisini de ekleyebiliriz.
Musevilik’de Mikail Güneş, Cebrail Ay, Samael Mars, Raphael Merkür, Sachiel Jüpiter, Anael Venüs, Cassiel Satürn gezegeninin izdüşümüdür. İbn Arabi’ye göre, İslam mistisizminde meleklerin gezegensel karşılıkları şöyledir: Güneş Rukyail, Ay Cebrail, Venüs Anyail, Merkür Mikail, Satürn Kesyafil, Jüpiter İsrafil, Mars Azrail. Türk mitolojisinde başrol oynayan tanrı ve tanrıçaların sıfatları, işlevleri ve isimlerinin etimolojik anlamları, yukarıdaki gezegen ve gezegensel sıralamaya uygunluk göstermektedir. Buna göre; Satürn Kara-Han, Jüpiter Ülgen, Mars Kızagan Tanrı, Umay (ayızıt) Venüs-Ay, Merkür Mergen Tanrı’yı karşılamaktadır.
Araştırmalara göre Oğuz Kağan destanı, M.Ö. II. yüzyılda oluşmaya başlamıştır. Fakat mitolojilerin ne zaman ortaya çıktığını ancak Tanrı bilir. Oğuz Kağan destanını incelediğimizde bir çok simge ve sembol ile örülmüş gizemli bir anlatı ile karşı karşıya kalırız. Acaba Oğuz Kağan gerçek bir kişilik midir? Yoksa evrenin nasıl oluştuğunu anlatan Kozmolojik bir mitoloji mi vardır karşımızda? Mircea Eliade’ya göre tarihı bir olay ya da gerçek bir kişiliğin anısı halkın belleğinde en fazla 200 ya da 300 yıl varlığını sürdürür.3 Daha sonra efsaneleşerek mitlerin şiirsel anlatımına dahil olur. Kolektif bilincin belleği tarih dışıdır. Ölen birinin ataya dönüştürülmesi, arketipik bir kahraman ile kaynaştırılması demektir. Kahramanlık anlatısının zaman ve mekân dışına çekilmesi tarihî kişiliklerin de mitleştirilmesi anlamına gelir. Her mit ve anlatının kozmogoni ile ilgisi mitologlar ve psikanalistler tarafından ortaya konmuştur.
Çok eski çağlardan bu yana insanlar, Orion takımyıldızını göklerin koruyucusu ve baş tanrısı olarak görmüşler ve mitolojileri onun üzerine kurgulamışlardır. Göksel avcı, savaşçı, hayvanların güçlü efendisi, çoban, “Kahraman Arketipinin” en önemli sembollerinden biridir. Kahraman arketipinin göksel karşılığı çağlar boyunca “Orion Takımyıldızı” olmuştur. Tammuz, Dumuzi, Osiris, Attis, Adonis, Dionysos, Thor, Odin’in gökyüzündeki karşılıkları Orion takımyıldızıdır. Bu tanrılar daima “Ay” ve “Boğa” ile özdeşleştirilmiş ve boynuzlu olarak tasvir edilmiştir.
Oğuz Kağan kozmik nitelikli bir kahramandır ve göksel arketipi Orion Takımyıldızıdır. Gezegensel arketipi ise Ay’dır. Mircea Eliade’ya göre, bilinçaltındaki arketiplerin ilk örnekleri, eril ve dişil nitelik verilen gezegenler ve takımyıldızlardır.
Oğuz Kağanın en eski görsel tasvirleri boynuzlu olarak resimlenmiştir. Öküz kelimesi ile de bir bağlantısı olduğu kesindir. Alplerin ve hakanların amblemi üzerinde “Yaban Öküzü” resmi olan bir bayraktı. Ölen Alplerin mezarlarına öküz cinsinden “KOTUZ” kuyruğu bağlanmış ve üzerinde boğa sembolü olan bayrak dikilirdi. Ölen Alp’ın ruhu bu bayrağa sabitlenir ve geçici ikametgâhı olduğu varsayılırdı. Kadim dünyanın tanrıları hayvan biçimlidir. Tanrı ve Tanrıçaların tasvirleri daima boynuzludur ve Ay ile ilişkilendirilmektedir. Boğanın boynuzları, en eski zamanlardan beri Hilal’e benzetilmektedir. Bu sembollerin hemen her zaman kozmolojik bir bağlantısı vardır. Kadim tanrılar daima boğa ile özdeşleştirilir.
Ziya Gökalp’e göre Kotuz KUT ve UZ kelimelerinden oluşur. Kut, mukaddes ruh, Uz ise öküz anlamına gelir, yani Kutsal Boğa. OĞ kelimesi “Oğul, Oğlak ve Oğuş” gibi kelimelerin de kökenini oluşturur. Bu bağlamda OĞ-UZ kelimesi UZ’un OĞLU anlamı da verir. Yani Öküzün-Boğanın Oğlu. Ayrıca Tsinler senenin ortasında Oğ-Han’a Öküz kurban edilirdi. Tsinlerin Ongun hayvanı ve 4 unsurun Atası Oğ Han’dır ve sembolleri Öküz’dür. Türklerin takviminde mayıs ve kasım ayları yılı ikiye bölen özel aylardır. Bu aylarda gece ve gündüz göğünde Orion Takımyıldızı yükselmeye başlar. Oğ-Han’ın da Oğuz Kağan mitleri ile yakından ilgisi vardır. Orta Asya’da Türkler öküzü kutsal sayar ve bu hayvanı avlardı. Ziya Gökalp’e göre Tsin kelimesi Tosun kelimesi ile aynıdır ve Tosun Türkçe “Öküz” anlamına gelir.
Türkler bu hayvanın simge ya da tamgasını çeşitli şekillerde soyutlayarak da kullanmıştır. “ÖK” olarak okunan Türk runik harf, öküzün stilize edilmiş çizimidir. “Öksüz Kalmak” tabiri de “Atasız Kalmak” ile eşdeğer olabilir. Çünkü Türklerin köken mitlerinde ve elbette Oğuz Kağan destanında da öküz önemli bir rol oynar ve ata-baba olarak kabul edilir. Yine Göktürk runik harflerinden “B” sesi veren tamga Boğanın başı ve boynuzlarını çağrıştırır. Boğa’nın “B”’si ile de sesdeştir. Günümüzde kullanılan Boğa Burcu sembolüne de çok benzer.
Bu bağlamda Göktürk anıtlarındaki bizim dağ tekesi olarak bildiğimiz tamga da kotuz yani öküz tamgası olabilir.
Türk İslam kozmolojisinde de devam eden bu düşünce, minyatürlerde öküzün boynuzları üzerinde duran dünya şeklindedir. Çünkü Türk kozmoloji düşüncesinde, Boğa-Öküz dünyanın merkezindedir ve bu merkez dünyayı yerinde tutar. Öküz-Boğa eski Türk kozmolojisinde merkez sembolizmi ile alakalıdır ve unsuru Topraktır. Türkler Ülgen’e Beyaz At Yer’e ise Kara Boğa kurban ederler. Balık ise Türk mitlerinde yer altı ve sular ile ilişkilidir. Altay, Yakut yaratılış mitlerinde evren yaratılırken sular ile birlikte dünyaya destek olması için balıklar da yaratılır. Minyatürlerdeki kanatlı melek tasviri ise, binlerce yıldır süregelen bu söylence geleneğinin yansıması olan Oğ-Han’ın yada Ugan Han’ın antropomorfik görüntüsü olabilir. Türkçe de Oğan ve Ugan Tanrı anlamına da gelir. Bağlamı unutulsa da ikonografiler asla değişmez.
Türkçe “Alp” kelimesi Semitik dilde “Boğa” anlamına gelir ve en arkaik dönemde “Boğa Başı” sembolizmi ile ifade edilirdi.
Eski çağlardan beri “Boğa Takımyıldızı” mevsim döngüsü ve baharın başlangıcı ile alâkalı görülmüştür. Türklerde de Hıdrellez Dönemi Olarak Kutlanmıştır. Yeniden doğuş mitolojilerinde boğa tanrısal bir özellik kazanmıştır. Oğuz Kağan destanında Ay, Oğuz’u doğuran Tanrı olarak sunulur. Ay burada dişil özelliktedir. Oğuz’a adını veren ata da bir boğadır. Bazin, eski Türklerde biri ata kurt, diğeri de ata boğa üzerine kurulu “ikili kökeni” yansıtan farklı iki gelenek olduğunu söylemiştir.5
Roux, Türklerin kökeniyle ilgili hayvanlardan kurt ile birlikte en az onun kadar önemli olan boğanın öneminden ısrarla bahseder.6 Kırgızların atalarının bir boğa olduğu ve bir mağaradan türedikleri efsanesi ve boğanın Oğuz destanında da önemli rol oynadığının önemini belirtir. Ona göre Oğuznamede Oğuz Kağan’ın anne ya da babasının resmi bir boğa resmi çizilerek betimlenmiştir. Ayrıca, Oğuz kelimesi Osmanlıca iki yaşında “boğa” anlamında kullanılması ve Dede Korkut hikâyelerindeki kahramanların boğayla olan mücadeleleri de, arkaik Türk boğa kültünün yansımasıdır.
Dinler tarihi uzmanı Eliade’ya göre, tüm eski kadim tanrıların kozmik boyutlarda Boğa ve Ay arketipleriyle bir bağlantısı vardır ve bunlar dölleyici yani yaratıcı özelliğe sahiptirler.7 Bu tür tanrıların en arkaik prototipleri sürüngen ya da bir canavarı öldürür. (Marduk-Tiamat, Orion-Akrep, Odin-Ymir). Kahraman olabilmek için bu tür bir erginlenme sınavından geçmek gerekir. Ejderhayı ya da canavarı yenemeyen ölümsüzlüğe ve tanrıça ya da sevdiği kıza ulaşamaz. Ejderha, yılan ya da canavar insanın ölümsüzlük yolundaki en büyük rakibidir.
Oğuz Kağan destanında buna benzer bir canavar ile mücadele sahnesi vardır. Oğuz kılıcıyla gergedan benzeri “Tek Boynuzlu” bir canavarı öldürür. Bu sınavı geçtikten sonra sevdiği kız ile karşılaşır. Eliadeya göre yaratılış ejderha benzeri bir hayvanın parçalanmasıyla yaratılır. Mardukun Tiamatı parçalaması ve dünyanın yaratılması gibi.8 Oğuz Kağan destanı da kozmolojik bir mittir ve evrenin yaratılışını anlatır. Orion Takımyıldızı ve Akrep Takımyıldızı mücadelesi olabilir. Çünkü Kış Gecelerinde Orion Gökyüzünde tepede iken, Akrep yeraltına iner ve Orion tarafından öldürüldüğü varsayılır. Ya da Orion Takımyıldızının hemen yanında duran “Tek Boynuzlu” bir at olarak çizilen Monoceros Takımyıldızı ile mücadelesi de olabilir.
Devam edecek…
1 Emile Durkhem,, Dini Hayatın İlkel Biçimler, İstanbul: Ataç Yayınları, 2005, s.102
2 Carl Gustav Jung, Analitik Psikoloji, İstanbul: Payel Yayınları, 1997, s.80
3 Mircea Eliada, Ebedi Dönüş Mitosu, Ankara: İmge Kitapevi, 1994, s.54
4 Mircea Eliada, Ebedi Dönüş Mitosu, Ankara: İmge Kitapevi, 1994, s.23
5 Jean Paul Roux, Türklerin ve Moğolların Eski Dini, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2001, s.190
6 Jean Paul Roux, Türklerin ve Moğolların Eski Dini, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2001, s.191
7 Mircea Eliade, Dinler Tarihine Giriş, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2003, s.94
8 Mircea Eliade, Ebedi Dönüş Mitosu, Ankara: İmge Kitapevi, 1994, s.64
Dilde Fikirde İşte Birlik Yolu Derneği’nin Kutlu Yol Söyleşileri'nde ağırlıklı olarak Türklük, Çağdaş Uygarlık Yolu ve Toplumsal…
Ağırlıklı olarak Türklük, Çağdaş Uygarlık Yolu ve Toplumsal Bilinç ve Gelişim alanları üzerine görüşlerin sunulduğu…
Tatar, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Brüksel Temsilciliğinde, Belçika'daki Türk iş dünyası temsilcileriyle düzenlediği…
Aktau, TÜRKSOY’un kararıyla Türk Dünyası-2025 Kültür Başkenti seçildi. Kazakistan’ın Hazar kıyısındaki bu tek liman kenti,…
TÜRKSOY Kazakistan’ın Almatı şehrinde Türk Dünyası Gençlik Buluşmaları kapsamında 1. Türk Dünyası Gençlik Forumu düzenleyecek.…
Bu fırsatı, KKTC’nin Türk dünyasına değer katabileceği alanları göstermek açısından önemli bulduğunu söyleyen Tatar, “Türk…