Damgalar, Türklerin bilinen ilk yazılı metinleri
Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Aksoy: Türk damgaları, Türk tarih yazıcılığında arkeoloji eserleriyle beraber en eski belgeler.
Çok eski zamanlardan beri insanlığın çeşitli yerlerde, çeşitli sebeplerle kullandığı simgeler olan damgalar, Türk tarihine ışık tutuyor.
Damgalar, kavramların işaretlenerek kalıcılığının sağlanıp gelecek nesillere aktarılması bakımından sosyal ve kültürel açıdan büyük önem taşıyor.
Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Aksoy, AA muhabirine, “damga” kavramı ve Türk tarihindeki yeri hakkında bilgi verdi.
Damga kavramının kadim Türkçe’de ve günümüz Türkistan coğrafyasında “tamga” olarak kullanıldığını dile getiren Aksoy, damganın “işaret, imza, mühür” anlamına geldiğini söyledi.
Aksoy, damgaların Türk tarihi ile aynı yaşta olduğuna işaret ederek, damgaların Türkler’in bilinen ilk yazılı metinlerinde ve sözlü tarihlerinde de yerini aldığını anlattı.
– “Damgalar mülkiyet, imza ve devlet sınır işaretiydi”
Aksoy, kadim Türk hukuk anlayışında hayvanların üzerindeki damganın onun kime ait olduğunu belirlediğine işaret ederek, üzerinde damga olan hayvanın bir başka sürüye karışması ya da kaybolması durumunda onu kimsenin kendi mülkiyetine geçiremediğini kaydetti.
Türk tarihinde damganın bir işaret, imza, özel mülkiyet belirteci, devletin sınır işareti olduğunu aktaran Aksoy, Türkler’in damgaları özel mülkiyet eşyaları ile hayvanlarında, resmi evraklarda, devletin sınırını belirleyen taşlarda, ibadet yerlerinde kullandığını dile getirdi.
Damgaların ana vatanının Türklerin yaşadıkları ve tarih sahnesinde görüldüğü yerler olduğuna dikkati çeken Aksoy, etkileşim, göçler, savaşlar ve benzeri nedenlerle giyim şekilleri, dini inançlar, mimari yapılar gibi bazı kültür unsurlarının birçok halkta aynı şekilde görülebilmesine rağmen, bu durumun damgalar için söz konusu olmadığını kaydetti.
Aksoy, bu durumun damga kavramının Türk tarihindeki anlamından kaynaklandığını ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Çünkü Türkler için damga, çağımızdaki nüfus cüzdanı ve pasaport özelliğine sahipti. Başka ifadeyle damgalar, Türklerin özel ve genel kimliğinin bir göstergesi, yani ifadesiydi. Türklerin damgalara verdikleri önem ve onu kullanmalarının temelinde iki büyük etken var. Bunlardan biri dini, diğeri ise özel mülkiyet anlayışları.
Sonuç olarak damgalar, Bozkır Türk kültürünün temel unsurlarından biridir. Ana vatanları, tarihi Türk coğrafyasıdır. Oralarda ortaya çıkmışlar ve Türklerin tarih içindeki seyrine bağlı olarak diğer ülkelere yayılmışlardır. Bugün de Türkler’in yaşadığı ülkelerde otantik ve stilize şekilleriyle yaygın olarak kullanılmaktadırlar. Başka bir ifadeyle Türklerin tarihte ve günümüzde yaşadıkları coğrafyaların sınırları aynı zamanda damgaların ortaya çıktıkları ve yaşatıldıkları coğrafyanın sınırlarını gösterir.”
– “Damgalar tarihten haber veriyor”
Doç. Dr. Aksoy, Türk damgalarının, Türk tarih yazıcılığında arkeoloji eserleriyle beraber en eski belgeler olduğuna işaret ederek, damgaların aslında tarihten haber verdiğini söyledi.
Anadolu’da insanların kökenleri hakkında farklı bilgi ve rivayetler olduğunu aktaran Aksoy, etnografya eserlerinde rastlanılan damgaların bu bilgilerin çoğunu geçersiz kıldığını ifade etti.
Aksoy, dünyanın bilinen ilk pantolonun Doğu Türkistan’ın Turfan şehrinde Alman arkeologlar tarafından bulunduğunu aktararak, şu bilgileri verdi:
“Bilinen ilk pantolonun yaşı milattan önce 1500-1300 olarak tarihlendirilmiş ve Hunlar’ın atası olan insanlardan bir süvariye ait olduğu belirtilmiştir. Söz konusu pantolonun üzerindeki damganın aynısını, yapmış olduğum saha araştırmalarında, Amerika yerlilerinin bir kaya resminde ve kilimlerinde, Sibirya ve Ural Türkleri’nde, Ardahan, Artvin, Rize, Diyarbakır, Tunceli, Mersin, Isparta, Antalya, Muğla ve Balıkesir’de de tespit ettim.Türk damgalarının çok geniş bir coğrafyada aynen görülmeleri tesadüf olamaz. Zaten böyle bir kültür teorisi de yok. Diğer yandan Türk damgalarının çok büyük bir coğrafyada aynen görülmelerini izah eden bilinen bir kültür teorisi de yok. Bu nedenle Türk damgalarının büyülü sırrını izah etmek için ilk defa tarafımdan kullanılan ‘kültür DNA teorisi’ kavramını öneriyoruz.”
“Damgalar ortak tarih anlayışı için çok önemli”
Aksoy, bugüne kadar çeşitli nedenlerle Türk cumhuriyetleri ile Türkiye arasında ortak bir tarih kitabı yazılamadığına dikkati çekerek, “Ortak tarih bilinci, Türk dünyasındaki sosyal bütünleşmenin olmazsa olmazıdır. Ortak tarih algınız yoksa ortak tarih bilincinin oluşması da mümkün değildir. Daha önce de ifade etmeye çalıştığımız; Türk dünyasında kullanılan etnografya eserleri ile damgalardan hareketle en azından ortak ‘Türk Dünyası Kültür Tarihi’ yazmak mümkündür. Böyle tarih yazımına akılcı bir gerekçe göstererek itiraz etmek de mümkün değil. Çünkü bu anlayışla yazılacak bir tarih kitabı için kullanılacak kaynaklar, adeta aynı kalemden veya beyinden çıkmış belgeler gibi ortak hafızanın ürünüdür.” değerlendirmesinde bulundu.
Etnografya eserlerinin siyasi bilgiler içermediğini ve ortak zihniyeti yansıttığını belirten Aksoy, Türk dünyasında yapılan halı, kilim gibi dokuma eşyalarında kullanılan damgaların ortak olduğunu kaydetti.
Aksoy, damgaların Türkiye bağlamında düşünüldüğünde araştırmacılara önemli ufuklar açacağını vurgulayarak, konuşmasını şöyle tamamladı:
“Mesela, Türkiye’de yaşayan bazı insanların günlük konuşma dilleri farklıdır. Ayrıca bu insanların siyasi tarihleri hakkında önemli farklılıklar ifade eden eserler ve söylemler var. Ancak bu insanların halı ve kilimlerinde kullandığı damgalar, Türkiye’nin ortak hafızasının bir ifadesidir. Kültür tarihi bir süreci ifade eder. Bu bağlamda Türkiye’de dokunan kilimlerin de ve üzerlerindeki damgaların da bir geleneği olduğunu görmezden gelemeyiz.”